24 Aralık 2009 Perşembe

No Escape Honey!

Maceracı ruhun yorgunluğu alt edebilmesine şaşıyorum bugün.
Sabahın köründen akşama kadar okulda olmak yerinde devamsızlık çizelgesinin kalabalıklaşmasını yeğleyen öğrenci topluluğu, sınav olunca fikrini değiştirir, gününün anasını satıp gelir okula. Sonra sınavın olmadığını öğrenmesi halinde her yol mübahtır ona artık !
Öncelikle kameralar gözetilir. 3 Kız 1 Erkekli bu 'öğrenci topluluğu' götü başı dağıtarak yan apartmana geçer. Sabahın sekizinde, çantaların yerdeki kuru yapraklarla buluşması sonucu oluşan ses adeta bir patlama etkisiyle yayılır apartmanlara. ( Bu ya üç buçuk durumundan ya da sabahın sessizliğindendir, bilinmez. Sosyolojik araştırmalar devam etmekte...) Ve bir ses... "No Escape honey! No escape !" Hassiktir olur önce bu maceracı ruh birliği, ardından yan apartmanda dener şansını. Ardından diğeri, diğeri... Çıkışa kavuşma sevinci götteki yırtıklara, yakadaki sakızlara karışır. Çantaların yarattığı efektin yerini kahkahalar alır..
Yolun karşısından iki öğrenci yaklaşır bizim maceracılara...
"Oha lan, nasıl çıktınız?" sorusuna,
"Kapıdaaa-aan.." yanıtını verirler umarsızca.
Çorap parası gider koraya..
Eski çorap mı?
Bestekarda bir apartmanın demirinde sallanmakta.. :)

7 Aralık 2009 Pazartesi

Gelecekten bir gün çalmak, ımm enfes !
Aradın.
Geldim.
Yine aradın

yine geldim.
Bir daha aramadın
Ben yine geldim.
Dıp tıs dıp tıs.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Eskişehir yolcusu kalmasın !

19 Ekim 2009 Pazartesi

Sky High

Ne zaman gelsem şehre bir trenle,
biliyorum ki tam orda kollarını açmış sımsıkı sarılmak için beni bekliyor olacaksın.
Yadırgayan bakışlara aldırmadan, bir fahişe misali öpücem seni...
Bıyıklarını sevicem, sakallarınla parmak uçlarım sevişecek, biliyorum.
Ellerin belimi kavrayacak ve göğüs kafesimi aşmak için çırpınan güvercin serbest kalacak tam o esnada.
Oysa şuan o güvercin göğüs kafesimin içinde çırpınışlarıyla canımı acıtıyor.
Saçlarını örmek istiyorum.
Hayır hayır, bu sefer kıskanmayacağıma söz verebilirim !
Goood morninng Vietnam diye bağırsana yine, hadi ne duruyorsun?
Ya da dur, önce güneşi selamlayalım.
Saatlerce çimlerde oturup güvenlik gelene kadar sevişelim !
Ama hayır, ordasın...

10 Ekim 2009 Cumartesi

Konmaya Ramak Kalan Nokta

Ne fenadır bir insanın çenesini tutmayı öğrenememesi,
Ne kadar istemdışı da olsa ( en azından ben öyle olduğuna inanmak istiyorum) bütün iyi hali köreltiyor. Umursamaz tavırlar, nerden geldiği bilinmeyen, eskiden hiç var olmayan sonsuz özgüvenle söylenen ters sözler, birtakım etkenler sonucu değişen öncelikler... Ah ne çok görülmüştür böylelerinin dostluk yokettiği... Dikkat şart...

6 Ekim 2009 Salı

İğrenç espriler yapasım var.
Çok feci.
Bak sır vercem, boxer vercem...
Kır-tası-ye, Kırtasiye...
Kop-yalama, Kopyalama.

Yaa..
Sen gidince bak neler oldu
Kalbimin ucu yandı tutuştu. :(

2 Ekim 2009 Cuma

Öss olayları

Lanet olası eğitim sistemi.
Sövülmeyi hakediyor bu meret.
Dilde tüy biter o bir gram oynamaz gittiği bok yolundan.
Öss Adayları İşkence Olayı

Eğer Güzel sanatlar okuyacaksan güzel kardeşim, sıçışlardasın bilesin.
Madde 1: Güzel sanatlar okuyacak öğrencilerimizin, barajı geçmeleri halinde yetenek sınavına girmeye hakları vardır. ( Açıklaması/ harbisi) : 230 ve üzeri alamazsan, yetenekte baba da olsan kıçının üstüne yumaşak bir hareketle oturmaya hazır olmalısın. Boşuna kasma)
Madde 2: Meslek Lisesinde okuyan öğrenciler şanslı oğlum. 4 sene adam grafik görüyor mınıyim. Yetenek de akar gider. Kesin girer. (Açıklaması/ harbisi): Girer, babayı girer. Ulan herif 4 yıl çiziyor, mesleğe aşina oluyor. Sen ne diye öss ararsın?! Zeki sanatçı değil, yetenekli sanatçıya ihtiyaç duymalısın (!))
Madde 3: Son sınıf öğrencilerimizin Öss'ye hazırlıklarını desteklemek açısından son seneye matematik dersi koyduk! (Açıklaması / harbisi) : 3 seneden sonra, sanki biraz geç?.
Madde 4: Öğrencilerimizin enerjilerini atmaları için beden dersi koyduk. (Açıklaması / harbisi): Hangi enerjiden bahsediyoruz be aga?
1 güne 11 saat ders, enerjimizi atmamıza değer !

Soru:
*3 gün Staj ( iş saatleri : 09:00-12:00 / 12:00-18:00)
*2 gün Okul ( saatleri: 07:45-16:00)
*5 gün Dershane ( Salı, Çrş, Prş, Cts, Pzr)
* 4 gün Atölye....

Bir X öğrencisi, yukarıdaki maddeleri yerine getirdiği takdirde, hangi çözümle ösym'nin gönlünü çeler?

a)4 bölünerek
b) zaman makinesi icat etmesi halinde
c) Kıçını yırtsa, belki
d) Beyin ve organ (el) nakli
e) Olasılıksız

Evet, cevap E.
Bu soruyu Öss'de görmek istiyorum...

25 Ağustos 2009 Salı

Bir yola saparsan, diğerini ardında bırakman gerekir her zaman.
Sokak lambalarının bir bir söndüğünü sanarsın uzaklaştıkça.
Ama onlar hep ordadır aslında.
Giden sadece sensindir ve yepyeni sokak lambaları seni selamlamak üzere beklemektedir. hihihi :)

4 Ağustos 2009 Salı

Haha!

Güneşin ananı ağlattığı bir günde, bakarsın geçmişindeki silüetlere. Ve dersin, "tanrım ! Ne kadar gereksiz bir çoğu bulunmak için anılar dosyasında!" İşte bugün, o günlerden biri. Karalamaya başlıyorsan isimleri teker teker, sayfanın arkasından hortlamalarına izin vermeyeceksin aga. En koyu marker ı alacaksın o güzel ellere, öyle başlayacaksın karalama olayına. Ardından açacaksın müziğini, koyacaksın bir fincan kahveni, yakacaksın winston marka can sigaranı, dumanla birlikte yok olacak bu atın evlatları. Ve o zaman da diyeceksin, "budur hayat."

Budur hayat, budur...

18 Temmuz 2009 Cumartesi

O


En son omzuma değdiğinde dudakların, son sigaramızı söndürecek bir kültablamız bile yoktu.
Kendi kendine sönüşünü izledik, keyif ile..
Ellerin belimi sana doğru çekerken, düşünebildiğim tek şeydi gidişin.
Ritmi bozuk kalbinin bana göre yaşlı olduğu o günden beri belliydi aslında.
Nerede uyuyorsun bugün?
Ya da dün uyuduğun yerde misin hala?
Yarın nerde olacağını sende bilmiyorsun.
Akreple yelkovanın ilişkisi umrunda olmayacak hiçbir zaman.
Sen gece olduğunda yine bir barda şemdinli biranı içiyor olacaksın.
Deri ceketin seni ısıtmaya yetmediğinde ellerimi suratında hissedip bir bira daha söyleyeceksin.
Bense hala oturduğum yerde,
kültablasız yatağımda başkasıyla kendi kendine sönmekte olan sigaramı izliyor olucam, keyif ile...

27 Haziran 2009 Cumartesi

Yaşasın kokoreçin ağızda bıraktığı tezek tadı
Ve o mükemmel baharat parçacıkları
Yaşasın ajansta staj görenlerin anketten yırtma ayrıcalıları
Yaşasın yuvarlak gözlükler
Yaşasın evlenen nadide kişilikler
Yaşasın ellialtı ellisekiz ellidokuz.

14 Haziran 2009 Pazar

Yolda yürürken çizmekte zorlandığın için önüne gelen her adamın şeyine odaklanmak
ve
pezevenkimsi gülüşlerine katlanmak.
What ta fuck ?!

13 Haziran 2009 Cumartesi

Echonia's Moving Castle


Bir kale düşün,
4 bir yandan ateş altına alınan.
Tam ortasından ateş topları atılan.
Ama hepsinin geri içeri düştüğü bir kale.
Fethe hazır.
Yivleri yıpranmış.
Nizam yoksunu.
Estetik görünüşü is izleriyle kapanmış.
Truvadan sonra tüm giriş ve çıkışların kapatıldığı,
ama truvaya düşman olmayan,
Hayalde kale görünüşlü bir harabe.
Fethe aç.
Haritadan silinmiş,
Korunaksız bir kale.
Tek katı arşa yükselmiş.
Sessizliğin sesinin unutulduğu,
Ateş seslerine aşina bir harabe.

12 Haziran 2009 Cuma

O




And I hear him every night
In every pore
And every time he just makes me warm

3-2-1.. Motor..

Omuzumda bir öpücük..
Kulaklarımda kısa kısa nefes alış verilerin...
Senin sesin,
Tutuk, yavaş konuşma şeklin.

Sar başa yönetmenim !

Omuzumda bir ağırlık.
Kulaklarımda azaldıkça acıtan ayak seslerin...
Senin tenin,
Yalan kokan, bencil kısa cümlelerin...

8 Haziran 2009 Pazartesi

a Place for my dream killer.


Bir yer...

Zamanın geçmişi metresi yapıp, geleceği aldattığı bir yer...

Kaldırımların yollardan alçak olduğu bir yer...

Sevgi ve nefretin kolkola o kaldırımlarda dolaştığı bir yer...

Dost denilenin içte olduğu bir yer...

Ayın gündüzleri işgal ettiği, gecelerin güneşi evlat edindiği bir yer..

Aşk denilenin eski bir balon olup, patlatılarak yok sayıldığı bir yer.

Damarlarında sıvı olmayan insanlarla dolu bir yer...

Yağmur dilediklerinde, bulutların üstünde ağlayanların var olduğu bir yer...

Gözlerimde milyon tane yıldızın yaşayabildiği bir yer..

Vajinadan çıkmayan canlılarla dolu bir yer..

Yaprakların çiçeklerin yanında ikinci plana atılmaktan sıkıldığı bir yer..

Eylemlerin, durağanlığı yerle bir edebildiği bir yer...

Oradayım..

S'on'a


Geleceğin buğulu siyah beyaz fotoğrafı bugünümüzü ele geçiriyor.

Yarım kalanların sivrilmiş ucu hatıralarımı acıtsa da, hala çok güzeller...

Geri gitse adımlarımız, ta ki kesiştikleri yere kadar..

O zaman lekelenmezdi sevgin, iyi kalırdın sen.

Bense düşünceden yoksun, değersiz olanı aramaya adardım zihnimi.

Oysa şimdi,

Gereğinden fazla realist tavrım yüzünden pembe toz bulutuna teslim olmuş dünyamdan atılıyorum.

Bugün son, hissedebiliyorum.

Sen birazdan kapatıcaksın bu sayfayı,

sileceksin içinde ben olan, ben kokanları

ve ben sonsuza kadar malup kalıcam.

3-2-1

Koca bir kupa dolusu çay istiyorum sıcak havaya inat.
Sınırsız sigarayla desteklensin.
Ardından gözlerimin önünde gösteriye başlamalı hayat.
Kıvırtmalı
Kıvırtmalı ki keyfim yerine gelsin.

Vampircanların istilasına dayanamayan insan modeli


Nedir bu twilight denilen lanet olasıca film ve kitap kombinesi?!
Hey siz, olgunlardaki kitap satıcıları,
Direniyorum ulan size, okumicam, izlemicem!
Vampirler sardı dört bir yanımızı.
İnsansınız ulan siz!
En yüce varlıksınız.
İçip de büyüttüğüne inanılan kandır yaşamanızı sağlayan.
Ayrıca True Blood bin basar ki kitap konusunda da film konusunda da ezik edward 'a..
Yandan yemiş Edward dolu buralar bu sezon.
Bella olmaya zorluyorlar beyaz ve uzun boynumu (ehöm)
Nerde kaldı olgunluk kırmızı gözler gelince?
Küçüldükçe küçülürken kırmızı gözlü yandan yemişimiz,
çıta git gide yükseliyor.
e yaş ilerliyor.
Yakında dede takıcam koluma öyle gezicem briç patilerinde, altın günlerinde.
Saçlarımı da beyaza boyatıp tavuk götü modeline bürünmesini istiyorum.
Espadril allahın emri zaten.
Ardından da oturup yaşamadığım bitmiş hayatımı kaleme alırım artık.

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Rain.


Küçük yağmur damlaları şemsiyenin üstüne düşerken,
ben en tatlı rüyalara uyanıyorum.
Sen ıslanadur.

23 Mayıs 2009 Cumartesi

RainBow.


Mutlu bir melodi duyuldu rüzgarın sesinden, hoş tınılı.
O sabah carmen kırmızıları donatmıştı genç kadının odasını.
Uyku kokulu yatağından ağır ağır kalktı.
Kocaman kupasına neşe doldurdu ilk iş.
Yudumladıkça rüzgar sesini arttırdı.
Üstünden yalanları çıkardı dürüstlük giyindi.
Aynadaki yansımasına bakmadı bu gün.
Ne gerek vardı?
Çantasını takıp sırtına, çıktı yola.
Biraz yürüdü rüzgarın şarkısıyla.
Yıllarca dinlese bıkmazdı.
"Ay'ın sesinden çok daha güzel hem..." diye geçirdi içinden.
Renkler selam verdi başlarıyla.
Genç kadın nazikçe topuklarını çarparak eğildi önlerinde.
Köşeden bir otobüse bindi.
"Huzur'dan geçer mi?"
Şoför ve tüm çikolata yolcular
"Geçer.."dedi hep bir ağızdan.
Renklere ıslık çaldı.
Nazik bir hanımın bunu yapmaması gerektiğinin farkındaydı.
Yanına çağırdı onları.
Huzur'da indiler.
Ve oraya yerleşmeye karar verdiler.
Çantasına topladı, rüzgarın sesini, neşe kupasını, carmen kırmızılarını..
Griden eser olmayan bu yerde, genç kız renkleriyle güvende. ***

Ukala + terbiyesiz


Ukalanın tekiyim ben !
Terbiyemse hergün sınırlarını zorlamakta illegalliğin birebir örneği düzenin.
Bacak bacak üstüne atar, sigaramı ateşlerim.
Dumanı o şaşkın suratına üfler,
Sadece mevkine olan saygımdan bahsederim.
Anlamakta güçlük çekeceğine ne şüphe,
Kaybolduğun ego havuzunda yüzünü bile göremezken.
Eski Türk filmlerindeki gururlu ve fakir genç repliğini değiştireceğim.
And içtim.
Ukala ve terbiyesiz olmalı o replik,
Oyuncular sen ve ben isek.
3-2-1 Motor ! diye bağırır elbet Tanrı.
O zaman,
Bacak bacak üstüne atar, sigaramı ateşlerim, sevdiğin gibi.
Dumanı şaşkın suratına üfler,
sadece mevkime olan saygını göstermeni beklerim.

19 Mayıs 2009 Salı

Sadece...


Akacak bir göz yaşı damlası daha kalmadığında,
Sadece göçebeliğin güçsüzlüğünü anlamlandırıp,
Tüm odaları reddedersin.
Perdeleri yerlere inen,
Işığın zerre parçasını bulundurmayan karanlık yerinde,
Sadece senin olan o yerde,
vücutta,
Sessizce saklanırsın.
Yardımları geri çevirir,
Varlığını unutturana kadar orada kalır,
Sadece beklersin.
Gözlerini kapatırsın,
Önüne geçenlere, ardından gelenlere.
Kulakların duyduğu son yalanın ardından sağırlığa gömülmüştür çoktan.
Huzurun yanı başında,
Sorumluluklardan çok uzakta,
Sadece anını önemseyen tek insan olup,
Varlığını yokluğuna katarsın.
Söyle bana, kalır mı o zaman gittiğin yerlerin,
Gördüğün yüzlerin,
Yalan söyleyen zihinlerin,
Aşağılayan gözlerin önemi?

15 Mayıs 2009 Cuma

Mükemmel embesiller ve şorola

Aman Tanrım..!
Bacaklarımı hissetmiyorum.
Buzda cebelleşme sporuna dahil olduk bu gün.
Board'a tutunmaktan başka bir şey yapmadım, hoş.
Bir hokeyciyle tanıştık ayrıca, o olmasa board'a köle kalacaktım.
Ne zor işmiş yahu.
İzlemeyi hiç bir şeye değişmem azizim.
Ne gerek var baş göt dağıtmaya?
Ama fena hırs yaptım, öğrenicem bu işi.
Bir de video hazırlamışızki abaaoov.
İzleyenler kolay diyor tabi, bir de buzun üstüne çıkarın o kolay diyenleri.
Uzun süreli raf ömrü sayesinde hafızalarsan zor silinir o anlar..
Darbe alıp harddisk i yakacaksın, anca öyle.
Mükemmel embesiller, şorolalarını pek severler.
Hadi gömdüm, pek yorgunum.

13 Mayıs 2009 Çarşamba

En tuhafından.



I had a friend many years ago
One tragic night she died
The saddest time of my life
For weeks and weeks i cried


Bir gün biri gelir...
Ellerini kocaman açar sana...
Yumar gözlerini şirince..
O an dersin ona, "şirinlik abidesi..."
Ne tuhaf bir gündü bu gün...
Karton çalma derdine depo kapısının üstünde asılı kaldım önce..
Ardından dudağım patladı sağolsun sarılma çabasındaki Areçe...
Asker amcalar ıslattı sonra bahçe sulama bahanesiyle.
Birini deffettim sonra hayatımdan, haketmişti gerçi çoktan.
Tüm bu hafif mahroş anların önemi kayboldu büyük bir şokla.
Bazen dersiniz, işte dost budur.
Uğruna yazılar yazar, kalbinizde büyük bir oda açarsınız ona.
Buyuredersiniz... "Dilediğin gibi kullan.."
Sonra bir gün, bir bakmışsınız,
ne duvar kalmış o oda da güven yoksunluğunda,
Ne de sadakat.
Gözyaşlarınızı görmeye can atanlar tutar karşılıklı iki ayna.
Arasına atlarsınız sizde.
O zaman görürsünüz sırtınızdaki binlerce bıçağı.
Peki şimdi ne yapmalı o büyük odayı?
Atsan atılmaz, satsan satılmaz.
En iyisi kül etmektir herşeyi.
Bende bunu yapıyorum.
14 yıllık bir odayı yakıp kül ediyorum..
Yazık...

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Rain. Sun. Gone.


Yeşil göl pembeye dönüştüğünde, gökyüzü ayaklarınızı kavrar maviliğinde...
Sanki güneş sadece sizin için doğuyordur, karanlıkları yenerek.
Arada yağmurludur hava ama güneş oradayken, siz yağmuru da seversiniz.

Ardından rüzgarlar eser boylu boyunca...
Dallarınız sallanır belki, ama kökleriniz hala toprağa delicesine aşıktır...
Yüzüne son bir defa bakarsınız tutkuyla, şehveti susturur nefrete oynarsınız bahsi.
Küçük bir mimik, önemsiz bir hareket buzullar oluşturur aranızda.
Ama siz hala inatla, aynı şarkıları dinler, aynı yerlerde gezer, devir-daime adarsınız minik kalbinizi.
Bir gün durucak, buzullar oluşucak ve ateş sonsuza kadar susucak...
Bugün o gündür belki, kim bilir?

7 Mayıs 2009 Perşembe

Red red wine..


Kırmızı şarap gibi çağlarken gözlerin,
Nasıl olup da hala içmeden sana bakabiliyorum, bilmiyorum...
Bir şarap var şimdi, biranın tadından yoksun.
Bir de milyonlarca yıldız barından gözlerin...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Kızılaydır ki, öyle bir yer.


Kızılaydır ki, öyle bir yer...
Her gün yeni yüzler, binbir tipler...
Ne malzeme barındırır o güzelim yerleşke...
Bugün gittik o güzelliğe...(!)
Yurdum teyzesi mükemmel türkçesiyle büyüledi bizleri..
"yoğh moğh diyollaa..." (derler canım teyzem, demezler mi hiç?)

Yol boyunca döndü de bu espri..
Bir elinde sigarası, diğer elinde ayakkabı boyası sandığı amcamızsa
"İki şık şık bir tık" diye tabir eder kızlarımızın yürüyüşünü...

Ne güzeldir insan çeşitliliği, ah ulen ah...
Başka nerde var bu kadar marjinal adam, söyleyin oraya da gidelim...

Not: Üstüne üstlük şile bezi uğruna, bir pasaja iki defa farklı kapılardan girip deja vu olabilirsiniz... aman dikkat, rezil durumuna düşmeyin, biz ettik siz eylemeyin
...

Onu, bunu, seni.. herşeyi istiyorum.



Espadril arıyorum yana yakına... (Güzelliklere geç kalmışız azizim...)
Alıcaksın bir kaç tane,
Boyayacaksın bir de güzel..
Var mıdır daha misi?